logo
Fotoğraf Galerisi

Sazlıbosna Diye Bir Yer

14 years, 1 month ago Fotoğraf Günlükleri 0

Sazlıbosna değildi aslında niyetimiz başka diyarlar, başka mekanlardı.
Haftanın son günü olmasındanmıdır bilmem bir can sıkıntısı vardı üzerimde.
Zaten sabah erkenden derse gittim bir de üstüne hoca gelip ders olmayacak
demesin mi :S moral mi kalır insanda :S Dersliğin önünde banka kurulmuş yoldan
geçenleri izlerken Yasini gördüm okulda

“Haftasonu nereye gezi yapacağız “

Ben : “Bilmem nereye isterseniz, yeter ki İstanbul dışı olsun . . . “

İstanbul dışı dememin bir nedeni var elbet hani anlatmaya çalışsam anlatamam
belki tam olarak ama kısaca özetlemek gerekirse çok sıkıldım İstanbul’un
kalabalığında gezmekten bir de tabi hep aynı mekanlar aynı yerler. . .
Neyse Yasin’den küçük bir öneri “Menekşe yaylasına gidelim “

Gidelim gidelim de nasıl gidelim :S Sağı aradık solu aradık gitmeye artaç
bulamadık kendimize :S Akşam Gürsel girdi devreye tam gitmeye karar verdik
derken . .. Vazgeçtik gene

Ufff

Püfff

Sıkılsam da fayda yok başka bir yer gerek. Ballıkayalar

doxycyclin kaufen schweiz

, Sapanca o bu :S
Neyse Gürsel son noktayı koyuyor ve Bilecik’te karar veriyoruz. Yaşasınnn
Bilecik’e gideceğiz. . . Demeye kalmadı Gürsel’den güzel haber kalmış tren bileti
kalmamış gidemiyoruz :S Ne yapsak ne yapsak son bir şans daha veriyoruz
kendimize ve fikir yine Gürsel’den geliyor

Gürsel ; “Sazlıbosna’ya gittin mi sen  ?”

Ben : “Hayır gitmedim”

Gürsel ; “Gidelim mi ?”

Ben : “Bana her yer uyar ama artık karar verelim”

Diye başladı maceramız. saat  olmuş 22 telefona sarılır facebooktur, MSN
dir hepsi birlik olup korsan gezimize yandaş aramaya başladık. Gece sonunda 5
kişi toplandık. Hani bazı arkadaşların UDS sınavı vardı gelemediler ama biz
onların yerine de gezeriz ne de olsa 😀

Mekan belli Sazlıbosna, yolcular belli, Hüseyin,Şaban,Gürsel,Ender,Yusuf  . .
.

Sabah olur biz yola çıkarız buluşma yeri 11:00 Bayrampaşa metrobüs durağı
11:30 Bayrampaşa Metro durağı.

Evden erken çıkmış olsam gerek ki 10:45 te metrobüs durağındaydım. Havada bir
güneşli gözlerimi kısmaktan bıktım artık. İyisi mi ben bir gölge bulup
yerleşiyim dedim kendi kendime ve mezarlığın kenarında bir gölgeye yerleştim. 10
dk kadar sonra metrobüs durağında el sallayan biri göründü. Ne alaka falan
derken Ender olduğunu farkettim. Evet işte ilk kurbanımız geldi Ender 😀 Şabanın
gelmesiyle de metrobüsün yolunu tuttuk. Hani eski iş yerinin hemen yanıydı
tanıdık yüzler aradım dışarıda ama yoktu kimse. Zamanda yok işimize bakalım
dedim ve yola devam. Bu arada Yasin de telefon etmişti beni de bekleyin diye.
Yusuf yoktu piyasada aradık ama ne yazık ki ulaşamadık telefon kapalı :S Onun
yokluğunu Yasin dolduracak artık 😀

Otobüsü beklerken biri yaklaşıyor yanımıza ve soruyor.

“Siz neden fotoğraf çekiyorsunuz ?”

Ne diyeceğimi şaşırdım sonunda “Öylesine hobi işte” dedim ama ses çıkmayınca
ekledim “Sana 4000 TL verseler çeker miydin  ?”  diye sordum.

Yabancı : ” 4000 mi”

” Evet ” Deyince bi durdu ” Tamam beni de çeksene bi”  deyiverdi 😀 Sonra
muhabbet koyuldu tabi.

Haa bu arada kendisi şöförümüz oluyor bu arada. Otobüse biner binmez başladı
dırdıra “Benim araban başka en iyisi benim, eni güzeli benim, yok baksana
şunlara filan. Tabi biz koptuk bu arada. Neyse ” Hadi
Gidelim de gidelim”  sohbet, muhabbet yola çıktık sonunda. Ama o nasıl bir yola çıkıştır
hani yürüsek daha hızlı gideriz herhalde.

Ben :  ” Abi gazda bişi mi var niye basmıyorsun “

Şöför :  ” 100 Lira sıkışmış verin 15 er bak nası gidiyor “

Diyecek bir şey yok tabi sus pus kaldık ortada. . . Tıngır, mıngır takır
tukur geçse de yolculuğumuz oldukça keyifliydi. Yol 1 saat 20 dk sürdü. Hani
Gürsel 1 saat 15 dk demişti ama o kadar hata payı olsun hadi.

Otobüsten iner inmez ilk işimiz bakkala girdik hani sadece peynir alacaktık
sıcak ekmekle ama helva, kola, çay gibi ek keyif araçlarını da attık çantaya.
Eee Yasin biliyor bu işi adam çantada 1.5 litre sıcak su getirmiş 😀 Bizim için
fotoğraf bahane amaç güzel vakit geçirme, keyif yapma. . .

Bakkaldan çıktık gürselin yol boyunca övmekle bitiremediği
fırının yolunu tuttuk.Merkezden 10 dk falan aşağıda sol yanımızda kalıyordu.
Gürsel durur mu hemen daldı içeriye tabi arkasından da ben. Kaptık koca bir
ekmek oradan.

 Gürsel ” döndü yeter mi bu ?”

Ben ” yeter herhalde “

Fırıncı ” Abi siz onu 2 kişi yersiniz”

Ben ”  Yok artık bunu mu “

Bu arada yasin girdi fırına ” En azından küçük bir ekmek daha alalım ” dedi.
Neyse aldık bir ekmek daha. Hani yolda giderken Gürsel ekmeyin yarısını
yemeseydi belki yeterdi ama Gürsel bu durur mu başladı fare gibi kemirmeye koca
ekmeği 😛 e tabi bizde nasiplenelim dedik ve Gürselin elinden kaptık ekmeği. Ama
o nasıl bir ekmek öyle ya içi yanıyor resmen. Tereyağ sürüp yiyesim geldi ama ne
yazık ki yanımıza almamışız 😀

Neyse ki göletin yanına vardığımızda ekmeği yarısı duruyordu.
Hani peynirinde tadı bir başkaydı. Sıcak ekmek + güzel peynir harika bir de
yanına helva olunca daha ne olsun. Mükemmel üçlü hazır. Yemek merasimi ne yazık
ki fazla uzun sürmedi ekmeğimiz, peynirimiz  bitti. O arada Ender ve Yasin
fotoğraf çekmeye başlamış bile. Biz ise Gürsel ve Şabanla “hadi gezi bitti
fotoğraf çekmesekte olur” gibisinden saçma bir tartışma içerisindeydik.

Derken arkadan bir ses geliyor

“Ne çekiyon ulan”

Döndüm baktım bacaksızın biri bizimkilere sesleniyor. Hani
kızdığından değil ha yanlış anlamayın. Tamamen şımarmak için dediğini anlıyoruz
biraz sonra. Kalkıp gidiyoruz yanlarına Mertcan abi beni çek abi beni çek diye
başlıyor bir ona bir bana poz vermeye. Tabi o arada Gürsel de şeker mi şeker bir
bayan arkadaşı çekmeye çalışıyor ama nafile Neslihan yüz vermiyor.

Hani az özenmedim değil babalarıyla gelmişler balık tutuyorlar
ya da tutmaya çalışıyorlar. Bir taraftan ateş yakmışlar soğuğun tadını
çıkartıyorlar. Bir taraftan da oltayı atmışlar balık gelmese de aile olmanın
keyfini çıkartıyorlar.

Yavaş yavaş Mertcanların yanlarından ayrılıyoruz malum fotoğraf
bizleri bekler. Yasin ve Ender önden biz geriden giderken yanımızdan bir koyun
sürüsü geçiyor. Arkasından gidelim diyorum ama ön tarafta da bir amca kurulmuş
sandalyeye balık keyfi yapıyor. İşte güzel bir kare diyorum ve gidiyorum yanına.
Bir o yana bir bu yana dolaştıktan sonra siluet tarzı bir çekim yapmaya karar
veriyorum. Bir iki deneme ama başarısız :S Görüntüler üst üste binmiş. Ne yapsak
ki … Hızlı bir karar ve sonunda yere uzanıyorum ve vizörden bakıyorum. Evet
olması gereken bu silüet tam belli oluyor. Yerde bir olta ve tabi poşetler
içinde ekipmanları. Poşetler canımı sıksa da olsun diyorum onlarda gerçeğin bir
parçası müdahale etmek olmaz ve basıyorum deklanşöre. Ve işte yukarıdaki kare.
Biraz karışık ama benim için yeterli. Sonrasında amcaya yanaşıyorum ve
başlıyoruz kısa sohbetimize. O da bizim meslekten sayılır tornacıymış kendisi
haftasonları burada balık tutuyormuş.

“Balık çıkıyor mu ” diyorum.

“Daha mevsimi gelmedi, mayıs sonrasında asıl diyor.

Teşekkür edip ayrılıyorum yanından.

Bu sefer ters yöne gidiyoruz. Biraz önce gördüğüm koyunlarda
kaldı aklım hani gelmişken şöyle koyun filan çeksek diyorum kendimce. tutuyoruz
yolu ama koyunlar yok ortalıkta nereye kaybolduysalar artık. Yemek yediğimiz
yerin yakınlarında Mertcan geliyor yine yanımıza bakıyoruz fotoğraflara
beraberce. Birkaç kare daha çekiyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Mertcan söz
veriyor balık tutacak ve gelince ateşte pişireceğiz . . . Bu arada Gürsel çok
iyi bir kare gösteriyor tam bende mi çeksem diyorum ama vazgeçiyorum. Kopya
çekmek gibi olmasın ne gerek var 😀 😀 😀

Biraz ileride gölette sıralı üç ağaç görüyorum. Hmm birkaç kare
çekmek gerek diye düşünüyorum. Yaklaşıyorum bir o yandan bir bu yandan bakıyorum
ama ne fayda bir türlü istediğim açıyı yakalayamıyorum.  Sonunda bir çukura
giriyorum ve basıyorum deklanşöre. Tabanca ateşlendi.  Sol alt altın
noktada bir balıkçı. sağ altın noktada ise bir kaç ağaç ile dengeleniyor
fotoğraf.  Bulutlar okadar güzel olmasa da Siyah-Beyaz ve siluet çekim
sayesinde kurtaracak bir hal alıyor. Balıkçının eğilerek arka fonu göletin
kapatması ise benim için bir mucize gibi adeta. Tabi bir de arkada bulunan
elektrik direkleri olmasa . . . Ah ah. . . .

Yolumuza devam ediyoruz. Yasin bir fotoğraf gösteriyor ama ne
yazık ki açıyı değiştirmek gerektiğine karar veriyoruz. Derken Yasin yere
uzanıyor ve pozisyonunu alarak avına bakıyor 😀 Eminim güzel bir kare
yakalamıştır farklı açılar farklı fotoğraflar demek. . . . Yasin’i de kaybettik
diye geçiriyorum içimden.

Öyle hızlı hızlı geçiyorum ama yürümek o kadar da kolay olmadı
ha gölet bu her yanı çamur, bataklık. Hatta her gezide olduğu gibi bir kurban
verdik daha gezinin en başında. İsmi lazım değil bir arkadaşımız fotoğraf
aşkıyla suya battı 😀 Tabi biz yine kop kop 😀 😀 Bakalım bir dahaki gezide
sıra kimde. Neyse ben Gürsel’den 100-300 ü aldım elime kuş çekmeye niyetlendim
bir ara. Tabi kuş çekmek benim neyime sadece çamura battığımla kaldım :S
Allahtan bot giydiydim başkaları gibi ıslanmadı ayaklarım :D:D 😀 😀

Kuş çekemedim ama biraz ilerde koyunlara rastladık. İstediğim
kareyi yakalayamadım ama yinede mutlu oldum. Eee bu gün ot böcek hayvan
çekiyoruz. İstanbul’un kalabalığından uzakta bir yerlerdeyiz daha ne isteyelim.
İlk kareyi 100-300 ile çitlerin ardından yakalıyorum ve çitlerin ardına dolaşıp
daha farklı karaler yakalamaya çalışıyorum. İkinci karede kadrajı biraz eğik
alıyorum ki çoban da girsin kareye. Eeee insan olmadan gözüme hoş gelmiyor ki
meret fotoğraflar. . . Koyun, kuzu, çoban üçlemesi hoş gibi. Bir de arkadaki
karmaşa olmasa daha ne istiyim :S

Son kare için biraz çabalıyorum. Bir o yana bir bu yana
gidiyorum ama ne mümkün. Bi sürü koyun var çobanla kuzuyu tek alana kadar canım
çıkıyor. Hele bir de elinde 18-55 gibi bir lens varsa yaklaş bakalım kuzuyu
kaçırmadan yaklaşabilirsen :S Ama çobanın uzaklara dalışı üzerine kuzunun çobana
bakışı ile bütünleşen bir fotoğraf hiç de fena olmamış diye düşünüyorum. Ah bir de
şu her yerde olan ağaçlar olmasa tam istediğim gibi olacak amma ne mümkün :S Her
yerdeler . . .

Koyunlarla oyalanırken zaman geçmiş tabi saate bakıyoruz 4 olmuş
“artık yavaştan dönsek mi ne” diye geçiriyorum içimden ve düşüyorum yola.
Arkadan millet yetişiyor bana ve dönüş yolculuğumuz başlıyor.

Gürsel “Günü kurtardık galiba ne dersin “

Ben “ooo En az iki fotoğraf çıkar yarını bile kurtardık “

Hakikaten her gezide en az 1 fotoğraf çekmezsek beğendiğimiz
üzülüyorum. Ama fazlasını da çekmek istemiyorum. Zaten pek çok nedenden dolayı
dijital makinelerden nefret eder hale geldim. Ama yinede vazgeçilmez oldu
meretler hayatımızda :S

Tam çeşmenin yanında duruyoruz ve ayakkabılarımızı bakıma
alıyoruz. Derken bizim Mertcanlar geliyor yanımıza ve hadi diyoruz bu hafta için
küçük bir hatıra fotoğrafı çekilelim diyoruz. Ender, Şaban, Mertcan, Neslihan,
Yasin, Gürsel, Hüseyin 5 kişi başladık 7 kişi olduk.

Derken Gürsel’den bir ses “Abi bir çay içecektik “

Evet ya çay almıştık hem Yasin o kadar yol boşuna mı taşımıştı
suyu ?

Oturuyoruz çimlere kuruyoruz tripodumuzu ve kendi kendimizi
çekiyoruz. E tabi biraz şımarsak da oldukça eğlenceli geçiyor yine çay molamız.
Gerçi çay molası demeyelim tek çay içen bendim herkes kahveye döndü kahve molası
demek daha doğru olur heralde. Birde yanımızda aracı yıkamaya çeken arkadaş
müslüm babadan “yıllar utansın” şarkısını açmaz mı :S ah dedim neden rakı
değil de çay alırız ki biz 😀

Kahve molamızdan sonra köyün içine iniyoruz ve kahvede güzel
güzel çaylarımızı yudumlayarak otobüs bekliyoruz. Biz çaylarımızı bitirmeden
otobüs geliyor bi telaş bizde. . .

Gürseli bırakıyorduk ama yetişti gene 😀

Ne şans bizde ki de bu seferde otobüste muavin ile kanka
oluyoruz yolculuk boyunca.

Muavin “Fotoğraf sanatı” diyor.

Ben “Hayır abi fotoğraf sanat değildir” diye giriyorum hemen.
Ama öyle değil mi ? Sanat dediğin sanatçının görüşlerini, düşüncelerini ve bir
parçasını içerir. Fotoğraf ise sadece gerçeğin farklı açılardan gösterimidir.
Hani Manipulasyon ve moda fotoğrafçıları bunu oldukça iyi yapıyor ancak belgesel
fotoğraf çekenler ya da sokak fotoğrafçıları bunu nasıl yapsın ? Zaten çoğu
zaman tek kare çekme şansları oluyor nasıl müdahale edip kendi istedikleri
kareyi elde etsinler ?

Bence “Fotoğraf dediğin yaratmak değil olanı ortaya çıkarmaktır”
. Buna nasıl sanat diyebiliriz ki ?

Gün boyu beraber olduğumuz Gürsel, Ender,Yasin ve Şaban’a çok
teşekkür ediyorum buradan. Hani uzun zamandır geçirmediğim kadar güzel zaman
geçirdim. Gelmeyen arkadaşlar için de gezsek de yine de bir gidip görmek lazım
derim.

Hüseyin YILDIZ
20.03.2010

Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.